Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Kocaeli Üniversite'sinde cereyan eden bir sakat öğrenci ile rektör arasında geçen diyalogdan yola çıkarak gazetecilik ilkelerini irdeliyor.
A.T.A.: Merhaba, Apaçık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş ve bugün 4 Haziran 2025 Çarşamba.
Apaçık Radyo’nun 61. Yayın Dönemi
A.T.A.: Apaçık Radyomuzun 61. Yayın Dönemi iki gün önce, 2 Haziran Pazartesi günü başladı. Siz de dinliyorsunuz radyoyu tabii, fark etmişsinizdir ve birçok yenilik var, değişiklik var, güncelleme var. Siz de deneyimliyorsunuz bunları.
Bunlardan birisi de Sevgili Günlük programı. Açık Gazete’nin ardından o günün programlarına dair bilgi veriyor arkadaşlarımız; Didem, İlksen ve Nazlı. Çarşamba sabahları Açık Gazete’nin ardındaki Sevgili Günlük'ü dinleyebilirseniz o haftanın Sakat Muhabbet’inin kısa bir özetini, kısa bir bilgisini alabileceksiniz. Tabii çok farklılık var, değişiklik var. Onları da zaten takip edenler biliyorlardır.
Sakat Muhabbet’i başından beri takip edenler fark ediyordur. Destekçilerimize çok önem veriyorum ve isimlerini de aktarmayı seviyorum. İki-üç ay öncesine kadar her bölümün başında söylüyordum ama sonra bir aksama olunca da şöyle yaptım; bazı bölümlerde toplu halde okuyamadığım destekçilerimizi okuyorum ve en son, hemen kontrol ediyorum kendi kayıtlarımı, 5 Mart tarihinde destekçilerimiz bu kişilerdir diye onlara bir teşekkür etmişim. 5 Mart'tan bugüne - 4 Haziran hariç tabii ki - 28 Mayıs tarihine kadar destekçilerimizi de bu aşamada anmak, onlara teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Sağolsunlar, var olsunlar.
12 Mart tarihinde Deniz Yazgan Şenay'dı destekçimiz ve kendisi biliyorsunuz tabi ki Sakat Muhabbet'in şu anda yayın yaptığı Çarşamba 16:30'da yıllarca Çetin Ceviz'i hazırlayıp sunan bir arkadaşımızdı. Deniz Hanım'a buradan selam gönderiyorum. Kendisi bizim konuğumuz da olmuştu hatta hatırlarsanız; Çetin Ceviz ile Sakat Muhabbet'in devir daim yaptığı ilk bölümde kendisini konuk almış ve çok güzel bir halef selef bölümü yapmıştık. Buradan da ona tekrar selam ediyorum.
19 Mart tarihinde Fatoş Keçeli'ydi destekçimiz; 26 Mart tarihinde ise destekçimiz Nezihe Kavas’tı.
2 Nisan tarihinde eski bir bölümü yeniden yayınlamıştık. Destekçiyi ben dinledim ama alamadım ismini ya da eski bölüm diye destekçi o hafta olmadı mı bilmiyorum. Ama bende, kayıtta yok. Eğer destek olan biri varsa ve ismini atladıysam ondan çok özür diliyorum. Ama bulursam adını daha sonra radyomuzdan hemen tabii ki ileteceğim kendisinin ismini de.
9 Nisan tarihinde bir aile, aile boyu destek vermiş; Hakan, Sevinç, İpek, Burak ve Ezgi Demir. Sağolsunlar, varolsunlar.
Yetmiyor. 16 Nisan tarihinde aynı aile bir daha destek vermiş; Hakan, Sevinç, İpek, Burak ve Ezgi Demir.
23 Nisan tarihinde Ayşegül Güler; 30 Nisan'da Sibel Dileksiz; 7 Mayıs'ta Gülşen ve Selahattin Yiğit ve14 Mayıs'ta da Gülşen ve Selahattin Yiğit bir daha destek vermişler. Sağolsunlar.
21 Mayıs tarihinde Pınar Gökpınar ve 28 Mayıs, bir önceki haftaki bölümümüzde de Eda Gecikmez destek vermiş. Eda da benim geçen sene Engelsiz Filmler Festivali sırasında tanıdığım Ankara'dan bir arkadaşımdı. Bana sürpriz oldu, ona da sürpriz oldu. Ona ben yazdım zaten, sağolsun desteği için.
Tüm destekçilerimize sevgilerimi sunuyorum, teşekkür ediyorum. Apaçık Radyo'nun bu desteklere ihtiyacı her zaman var ve daha da serpilmesi, gelişmesi için de Apaçık Radyo’ya desteklerimizi asla ertelemeyelim diyorum.
Sakat Muhabbet’in 90 Bölümü’nde Bir İlk Zamanlar Nostaljisi
A.T.A.: Bugün 61. yayın döneminin ilk programı; Sakat Muhabbet’in ise 90. bölümü size ulaşıyor Apaçık Radyo'dan. 56. yayın döneminde, 8 Kasım 2022'de başlamıştık yayına ve tabi ilk heyecanlarımı da paylaşmak isterim.
O zamanki (2022) Bienal sırasında Açık Radyo… o zamanki adıyla Açık Radyo'nun Barın Han'da bir stüdyosu vardı. Oraya gitmiştim ve orada Ömer Abi ile görüşüp böyle bir niyetim olduğunu anlatmıştım. Sonra Didem ile görüştüm, planları yaptık, altı aylık dönemdeki konuklarımı listeledik. Sonra derken, Kasım 2022’de Sakat Muhabbet'in jingle'ı belli oldu. Müziği ben seçtim, jingle yaptı arkadaşlar ve jingle'ı Didem bana gönderdi.
Şimdi biraz geçmişe doğru gidiyorum; 61. Yayın Dönemi’nin ilk bölümündeyken - bunu tabii sevinerek, yad ederek anıyorum - başladı program. Nasıl yapacağım, yapacak mıyım, yapabilecek miyim, Açık Radyo’da bunu yapmak kolay mıdır, zor mudur, ben buna ehil miyim? Bunları derken 8 Kasım 2022'de 1. program ve 4 Haziran 2025'te 90. programla karşınızdayım.
Kocaeli Üniversitesi, Erişilebilir Tuvalet Talep Eden Sakat Öğrenci ve Üniversite Rektörü’nün Yanıtı
Tabii bugün bir konuğumuz yok ama bir konumuz, temamız elbette var.
Kocaeli Üniversitesi'nde bir engelli öğrenci, sakat bir öğrenci, tekerlekli sandalye kullanan bir kadın öğrenci, rektör ile sohbet toplantısıydı sanıyorum ve öyle bir toplantıda rektöre dilekçe yazarak bir soru yöneltiyor, üniversitede engellilerin erişimine uygun tuvalet olmadığını söylüyor ve rektörün de ona cevabı, aralarındaki bu diyalog haber oldu, birçok yerde gündem oldu, hala da bugün baktım biraz kayıttan önce ne var ne yok diye, gene hala paylaşılıyor. Rektöre isyan edenler var, rektörün kendini savunması var gibi haberler var.
Ben bu konuya sakatlığa bakışı temsil eden bir yönden bakmak istiyorum aslında bu hafta sizlere.
Ben Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. 1997 yılında mezun oldum. Okulda okurken 1995'te Milliyet’te üç ay staj yaptım. Bir de brüt olarak 10 yıl - tam 10 yıl olmayabilir - bir Yeşil Gazete deneyimim var gazeteci olarak ve şu anda da iki buçuk - üç yıla yaklaşan zamanda da Apaçık Radyo, eski adıyla Açık Radyo’da bir deneyimim var. Ne kadar gazetecilik ilkeleri açısından ehilim veya değilim, bilmiyorum. Kendi altyapımı da bu yüzden söyledim. Söylediklerim ne kadar kayda değerdir, o sizin takdiriniz ama bir sakat kişi olarak, sakat hakları savunucusu olarak, aktivisti olarak gazetecilik bağlamında bu konuya bakmak istiyorum aslında bu bölümde ve bunun detayına isterseniz müzikten sonra girelim.
Şimdi rektör ve sakat öğrenci dedim. Tabii Türkiye'de sakatlığa dair bir klişe vardır, o da şudur; ‘Eğitim Şart’ derler hep. Sakatlık konusu olunca ve bir sıkıntı olunca eğitim şart bir mottodur. Üniversite rektörü ile sakat öğrenci arasındaki diyalog eşittir eğitim şart denklemini kuruyorum müzik arasına girerken. Müzik de tabi çok eski bir şarkı, benim çocukluğumun bir şarkısı. Eğitim, öğretim, üniversite, rektörlük deyince de aklıma geldi bu şarkı geldi. Ali Rıza Binboğa'dan “İlk Öğretmen” şarkısını dinleyelim. ‘Öğretmen öğretir. A, B, C’ diye bir nakaratı vardır şarkının ve benim hala kulaklarımdadır çocukken dinlediğim haliyle. Onu dinleyelim ve programımıza devam edelim.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta Apaçık Radyo’nun 61. Yayın Dönemi’nin ilk programında karşınızdayız. İlk bölümde isimlerini daha önce veremediğim destekçilerimizin isimlerini vermiştim ve bu haftaki konunun bir kısa girişini yapmıştım aslında sizlere.
Kocaeli Üniversitesi Rektörü ile tekerlekli sandalye kullanan sakat öğrenci diyaloğu demiştim ve o diyaloğun ses kolajını da yaptım. Aslında 8 dakikalık bir sohbet var ama ben 4 dakika civarı ile en kapsamlı bölümleri ele aldım. Onu sizinle paylaşacağım şimdi. Önce bu 4 dakikalık kısmı dinleyelim Kocaeli Üniversitesi Rektörü ile sakat öğrenci arasındaki diyaoğun. Ben isimlerini anmıyorum ama isim konusuna da geleceğim sonradan. Şimdi o diyaloğun 4 dakikalık kısmını dinliyoruz ve ardından da programa devam ediyoruz.
Üniversite Öğrencisi ile Rektör Arasındaki Diyalog
Öğrenci: Sorumu sormadan önce ufak bir bilgi vermek istiyorum. Erişilebilirlik, 5382. Kanunu’nun 3. Maddesinin P bendinde binaların, açık alanların ulaşım ve bilgilendirme hizmetleriyle...
Rektör: Zaten bana bilgi göndermiştin, okudum ben onu.
Öğrenci: Evet. Peki, fakültemiz bu haldeyken de bizim fakültede iki tane engelli öğrenci olmasına rağmen engelli tuvalet yok, normal tuvaletlere erişimimiz bile yokken neye dayanarak üniversitemizi erişilebilir olarak tanıttık?
Rektör: Nasıl tanıttık? Nasıl bir şekilde?
Öğrenci: Biz gördük orada pankartlar vardı üniversitemizin engellilere uygun olduğuna dair, erişilebilir olduğuna dair.
Rektör: Evet, eğer siz destek verirseniz çocuklar... Nasıl destek vereceğinizi metodolojisini benim söylememe gerek yok. Kendi gayretlerinizle bağışları vesairelerin arttırılması konusunda destek sağlarsanız biz onları erişilebilirliğe çevirebiliriz. Bizim son iki yıl içerisinde üniversitemizin farklı fakültelerinde erişilebilirlikle ilgili yaptığımız gelişmeler var, onlarla ilgili aldığımız ödüller var ama takdir edersin ki bir anda her şeyini temin etmek mümkün olmuyor.
Öğrenci: Bu bir anda olan bir şey değil zaten. Ben iki yıldır bu üniversitedeyim ki aynı bölümde olduğum 4. sınıfta okuyan bir arkadaşımız da var ve ben bu okula geldiğimden beri durmadan bir yerlere dilekçe veriyorum, bir şeyler yapıyorum. Lakin bugüne kadar kimse tarafından hiçbir dönüş almadım ya da biri gelip bana ne lazım, senin neye ihtiyacın var diye sormadı.
Rektör: Hangi yönetici sormadı? Dekanın mı?
Öğrenci: Hiç kimse sormadı. Hayır, her yere, durmadan dilekçe veriyorum. Tarihleriyle beraber de bunu size sunabilirim. Her şeyi topluyorum ama bugüne kadar kimse tarafından hiçbir dönüş alamadım.
Rektör: Çok teşekkür ediyorum. Yani şimdi sorunları söylerken önerileri de söylemek lazım. Bak bu çocuklar çalışmışlar ve önerileri söylemişler. Şimdi söylediğin şeyi biz de önemsiyoruz. Ben üniversite hastanesi baş hekimliği de yaptım, doktorum. İnsanların sorunları ve erişilebilir olması... Mesela bu sene Ulusal Sağlık ve Kalite Forumları düzenleniyor. Orada sorunları olan engelli kardeşlerimize verilen sağlık hizmetlerinin kalitesiyle ilgili bir çalışma yapalım diye bir planlamamız var. Şimdi sen bana şunu söyleyebilirsen ben hemen şey yaparım. Senin oranın sorununu çözmek için bize önereceğin bir kaynak var mı?
Öğrenci: Öncelikle söyle, fakültemizin üst katlarına çıkamıyorum. Öğrenci işlerine gidemiyorum…
Rektör: Yok yok, kaynak söyle. Bize kaynak söylemeni istiyorum yani bana de ki, hocam bankadan gidin bir kredi alın, bunu yapın. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olarak, şu mevzuata göre bunu yapabilirsin dersen, biz gidip bankadan o mevzuata uygun krediyi alıp onu yapalım.
Öğrenci: Peki, bir şey daha sormak istiyorum. Ben diğer üniversitelerin de durumlarını çok araştırdım. Diğer üniversitelerde bunlar için kaynak bulunuyorsa bizim üniversitemizde bulunamaması?
Rektör: Bak o da güzel. Güzel bir şeye değindin. Diğer üniversitelerde bu kaynakların nasıl bulunduğuna dair de bir çalışma yap. Bizim rektör yardımcımız da burada. Biz de diğer üniversitelerde kaynak bulunması ile ilgili çalışma yapmasını söylüyoruz. Ömer Hoca'ya söylüyorum, araştırsın. Hangi üniversiteler ise onun listesini Ömer Hoca'ya takdim edin, araştıralım biz.
Öğrenci: Bir de son olarak bir şey daha söylemek istiyorum. 2005 yılında Elazığ Üniversitesi'nde de aynı sorunu yaşayan bir öğrenci varmış ve mahkemelere başvurmuş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkemeyi kazanmış ve üniversite öğrenciyi bir mümkün tazminat ödemiş hatta. Yani üniversitenin erişilebilir olması için ben, öğretmenlerimin yanına çıkmak için, kantine çıkmak için yani benim mi maddi kaynak bulmam lazım? Yani benim mi bunu bulmam lazım? Bunu yapması gereken kişi biz öğrenciler miyiz sizce?
Rektör: Yok, hayır değil ama bunu bu kadar öğrenciyle iç içe olmaya çalışan, bunları çok önemseyen, bunları dinleyen bir rektörün bu şekilde sorgulanması da sence çok şık oluyor mu böyle bir ortamda? Şık oluyor diyorsan arkadaşlar seni alkışlasınlar. Şık mı?
Öğrenci: Ya açıkçası ben sizi herhangi bir şeyle hitam etmiyorum sadece...
Rektör: O zaman mahkemeye verme meselesine gelince.
Öğrenci: Ben sadece bir örnek verdim.
A.T.A.: Dinledik kaydı yani bilmiyorum, ne ilginizi çekti? Benim ilgimi bu kayıtta çeken şey, tekerlekli sandalye kullanan kadın sakat öğrenci konuyu anlatırken rektör beyefendi araya giriyor hemen ve ‘Mailin geldi bana, maili biliyorum zaten’ diyor, sözünü bitirmesini beklemiyor. Bu benim ilgimi çeken bir durumdu ama kadın öğrenci saygılı şekilde gene de derdini anlatıyor.
Sonra ileride bir yerde ‘Rektör olarak ben dinliyorum bu şık oluyor mu?’ diye soruyor. Sonra tabi kadın öğrenci, Elazığ'da bir üniversite öğrencisinin AHİM’deki davasını ve kazanımını söylüyor. Bunu yanlış anlıyor rektör ve ‘Sen de mahkemeye mi vereceksin?’ diyor ama tabi muhabbet böyle yükselen bir tonda değil, diyalog normal bir tonda gidiyor.
Daha sonra rektör beyin kendi açıklaması da haber oldu çünkü burada en çok dikkati çeken şey, kamuoyunda dikkati çeken şey, sakatların tuvalet ihtiyacı, bunun giderilmesi gerektiği değil, rektörün sakat öğrenciye verdiği ‘siz aranızda bağış toplayın’a benzer bir söz söylüyor. Sonra bunu inkar ediyor kendi açıklamasında rektör beyefendi ve ‘Devletimiz tuvalet yapar, binlerce yapar’ diyor. Ben gazete haberlerinde okudum.
Sonra da, ‘Tamam, siz arayın bulun. Kredi mi çekilecek, o mu olacak, bu mu olacak? Bize yardımcı olun, biz yapalım ‘diyor. Mesela şimdi sakat olmadığınızı varsayın ki sakat değil çoğunuz muhtemelen dinleyenler arasında ve şimdi otoyol yapıyor devlet değil mi? Size otoyol lazım ve ‘bakın buradan geçirin, şuradan kredi alın’ diyor musunuz? Otoyol yapıyor, gitmeniz gerekiyor çünkü bir yerlere ya da umumi tuvalet yapıyor devlet. Halktan şey mi bekliyor? ‘Tuvaletimiz geliyor, zorlanıyoruz, şuraya şu kadar olacak’ diye bir tuvalet yapın diyor musunuz devlete? Öyle mi oluyor sistem? Rektörün dediği şey bu.
Sakatlık Gazeteciliği 101
Bu programın başında dediğim gibi, konudan da sapmış olmayayım. Ben bunu gazetecilik açısından ele almak istiyorum. Ben bu haberle ilgili bayağı bakındım. ‘Kocaeli Üniversitesi Rektörü’ ve ‘Sakat Öğrenci’ yazdım, çıktı haberler, baktım. Üniversite rektörünün ismi, titri de ayan beyan her haberde yazılıyor ama sakat öğrencinin, kadın öğrencinin, tekerlekli sandalye kullanan öğrencinin adı, soyadı yok, okuduğu bölüm yok, o öğrenciyle yapılan bir röportaj yok. Yani eğer var ise atladıysam kusura bakmasın gazeteci arkadaşlarım ama ben rastlayamadım.
Eksi Sözlük’te tam 15 sayfa bu konuda bir başlık var, ona da baktım hızlıca kayıttan önce. Sürekli rektöre tırnak içinde ‘giydirenler’ var, ‘İnşallah sen de böyle olursun’ diyenler var, var da var ama bu öğrenci kim, bu kadın öğrencinin talebi ne? ‘Ben araştırma yaptım, çok baktım’ diyor ve hatta ilgili kanun maddesinin adını vererek ilk soruya başlıyor bu kadın öğrenci.
Yani diyeceksiniz ki ‘ya Alper konuşmadılar diyorsun da sen niye bu kadın öğrenciye ulaşmadın, sen niye onu konuk almadın?’ Bu da aklıma geldi ama dediğim gibi ismi arayıp bulamayınca bir de Kocaeli’nde de tanıdığım kimse yok. Tabi eğer bu kaydı, bu programı dinliyor ise öğrenci hanımefendi, umarım bir şekilde ulaşabiliriz, konuşuruz - tabi ki isterim.
Şunu da merak ediyorum ki bu konunun bir başka boyutu: Gazeteci olarak merak ediyorum ben; o kadın öğrenci daha sonrasında ne yaşadı, ne oldu, dekan ne dedi, öğretmenleri ne dedi, rektör nasıl tepki verdi sonrasında? Kaydı dinliyoruz, orada çok güzel bir muhabbet, diyalog var ama sonrasında ne oldu, kendi arkadaşları ne dedi? Sandalyesini tutan bir arkadaşı, bir erkek öğrenci var orada ve acaba o ne düşündü, o ne yaşadı? Ne oldu, Kocaeli Üniversitesi’nde şu anda neler oluyor?
Mesela Ekşi Sözlük’te bir tane yorum yazan birisi vardı ve uzun uzadıya rektörün ne kadar iyi niyetli olduğuna dair upuzun bir şey yazmış yani öyle düşünenler de var. Şöyle bir algı var sakatlıkla ilgili; ‘Ya sakatı dinliyoruz, derdini anlamaya çalışıyoruz, ona tırnak içinde ‘insan gibi’ muamele ediyoruz, daha ne!’ algısı vardır. Bunu da açayım.
Gazetelik açısından tabii ki 5N1K gibi bir gazetecilik ilkesi var arkadaşlar. Nerede, nasıl, niçin falan filan N'leri söylemiyorum ama 1K’daki o K önemli. O K ne biliyor musunuz? Kim? Kim? Gazeteciyseniz ve gazeteci olduğunuzu düşünüp haber yapıyorsanız ilk madde 5N, tamam beş tane N? Bir tane de K var. Kim? Bu öğrenci kim, adı ne, bu öğrencinin okuduğu fakültenin adı ne, bu öğrencinin yaşadığı şeyler ne?
İsmini atıyorum; adı X, adı Y birisi olsun. X, Y bu fakültede okuyor ve bunları, bunları yaşıyor, bunları, bunları araştırdı. Elazığ'daki öğrenci kim? Habercilik yapın biraz, gazetecilik yapın. Konu sakatlık olunca - tabii sağlamcı bir yerden bakıp söyleyeceğim ama kör kalıyorsunuz bazı şeylere.
Benim böyle bir niyetim olduğunu önce Erişiyorsam Varım Topluluğu’nda paylaştım, öğrenciye ulaşmak istediğimi söyledim. Bana şöyle demişti arkadaşlar, ‘Her fakültenin engelli öğrenci birimi var, engelli öğrenci birimine sen yazsan sana öğrenciyi aslında iletirler’. Ama şunu düşündüm; rektörün ayyuka çıktığı bir haberde engelli öğrenci birimi bana dönüş yapar mıydı, yapmaz mıydı, onu bilmiyorum.
Erişiyorsam Varım Topluluğu’ndaki arkadaşlara, ‘Ben rektör beyefendiyi de konuk almak istiyorum’ dedim çünkü böyle konularda her zaman şu oluyor; bu potu kıran ki bu bir pot değil, bu bir algı, toplumsal bir algı yani %99'unuzun belki algısı bu, ‘Ben çok iyi düşünüyorum, ben hiç öyle düşünmüyorum, ben hiç ayırmıyorum sakatları’ algısı.
Ben sakatım, ben de sağlamcıyım. Sağlamcılık öyle bir şey arkadaşlar çünkü bu toplumun içinde yaşıyorsanız bütün medyadır, okuduğunuzdur, literatürdür, hayattır, alışveriştir, sinemadır, kültürdür, her şey bununla yoğrulmuş durumda. Bunun içinde yaşayan birisi olarak bundan çıkamıyorsunuz tabii ki. Bununla ilgili isyanlarımı dile getirmek istedim. Hazır yeni yayın dönemindeki ilk programım iken konuk almayayım, kendi derdimi, kendi isyanımı açıklayayım istedim bir gazeteci olarak.
Mesela başka bir örnek, hemen peş peşe olduğu için güzel bir örnek oldu; Gümüşhane'de de oradaki üniversitenin rektörü iki tane erkek öğrenciyi arabasına alıyor çünkü onlar otostop yapıyorlar anladığım kadarıyla ve orada önde oturan öğrenci de bu rektörü tanımadığı için ‘Dayı, dayı, dayı’ diye konuşuyor. Sonra bu da bir çok fazla gündem oldu. Dayı diyen öğrenci de, rektör de konuştu. Ben baktım, yazdım, ‘Gümüşhane ‘Dayı’ Diyen Öğrenci’ diye Google'a da aradım ve ismi tabii gene söylemeyeceğim ama şu anda görüyorum, öğrencinin adı soyadı var, okuduğu bölüm var. Çünkü niye? O sakat değil ve sakat olmayınca da normal gazetecilik ilkeleriyle davranıyor insanlar.
Sakat olunca sanki bir yerde bir halkın zihninde bir paralizasyon oluyor, paralize oluyor insanlar. Sakat Muhabbet’in sloganı en başta söylüyorum; ‘Sağlamcı zihniyete kör topal bir muhalefet.’ Bu muhalefetin amacı, bir şekilde sizi yıkmak, yenmek, devirmek değil; zihinlerinizdeki sakat imgesini değiştirmek. Sakatlarla, sakat olmayanlar arasında bir fark yok. Sadece onlar sakat, siz değilsiniz. Bu kadar. Onu söylemek istiyorum.
Bilinç Sathı
A.T.A.: Freud'a, Jung'a gireceğim - benim kendimce bulduğum bir şey bu. Bilmiyorum ne kadar, ne derece mantıklı ama Freud, bilinçaltını ortaya çıkaran bir psikolog, psikiyatrist. Jung ise bilinç dışını. Hatam olabilir çünkü ben bu işin uzmanı değilim ama bilinç sathını eklemek istiyorum. Bilinç sathı dediğim şey de Mustafa Kemal'den bir örnek verecek olursam, Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı için dediği bir söz vardır, ''Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır'' diyor ya Mustafa Kemal, ben de Sakat Muhabbet’in hedefine dair bir tespit yapmak istiyorum tam şu noktada; ''Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün zihinlerdir.” Bütün zihinlerdeki sakatlığa dair bir şey o, bir şey de diyemiyorum ona, anlamsız mı diyeyim, saçma mı diyeyim, yanlış mı diyeyim ama o bakışın değişmesi.
Bu haber özelinde o sakat öğrenciye de uzatın mikrofonu, sorun ona. Sadece ‘ah, vah, ah, ah, vah, vah, kahretsin bu rektörü’ gibi bakmayın. Sakatların tuvalet ihtiyacı var, peki niye? Çünkü onlar insan, hatta canlı. İnsan da demeyelim, ekolojik açıdan bakıyorum ben de bazı olaylara. Her canlının tuvalet ihtiyacı var, bunun için gereken yapılar var.
Bunlara girmek istedim bu bölümde. Bilmiyorum ne derece doğru ama içimden geldiği gibi aktarabildim, yansıtabildim ve bu hafta da böyle oldu.
Apaçık Radyo’nun 61. Yayın Dönemi kutlu olsun, yakında 30. yılımız olacak. Onu da söyleyelim; planlar, sürprizler var.
Benim de bir hedefim var kendi çapımda; 100. bölüm13 Ağustos'ta olacak diye hesapladım ben bir aksilik olmazsa. 100. bölüme dair bir şeyler dönüyor kafamda ama ne kadar olur, ne kadar olmaz bilmiyorum. Buradan söylüyorum ki ben de onu yapmaya mecbur olayım bir yandan da.
Evet bu hafta böyle bir bölüm oldu. ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.